Çanakkale geçilmez, insanlık düşmez

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kudret BÜLBÜL’ün konuyla ilgili değerlendirmesini sunuyoruz...( "Küresel Perspektif" Programı_11 14.03.2018)

929556
Çanakkale geçilmez, insanlık düşmez

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ, İNSANLIK DÜŞMEZ

Ülkelerin tarihlerinde, kaderlerini etkileyen çok önemli olaylar vardır. Bu olaylar bazen dünya tarihini de değiştirebilir. 103. yılını anmakta olduğumuz Çanakkale Savaşı da dünyanın kaderini değiştiren böyle bir savaştır.

Bu savaşta, İstanbul işgal edilerek, Osmanlı Devleti saf dışı bırakılmak, denizden Çarlık Rusya’sına yardım göndermek amaçlardan bazılarıydı. Bunun için İngiltere, Fransa, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Hindistan gibi ülkelerin askerlerinden oluşan itilaf devletleri yüzbinlerce askeriyle Çanakkale’yi sığınak yaptılar. Denizden geçebilmek için var güçleri ile saldırdılar. Geçemeyince karadan çıkarma yaparak savunmayı aşmaya çalıştılar. Ama karşılarında bütün teknik yetersizliğine rağmen, vatanlarını iman gücü ile savunan Osmanlı Ordusunu buldular.

Savaş Şubat 1915’de başladı ve aynı yılın aralık ayında bitti. Geride yüzbinlerce ölü, kayıp, esir, yaralı bırakarak. Tarihin belki de en büyük acılarından birini yaşatarak. Nice ağıtlar yakılarak. Zaten daha önceki savaşlarda pek çok asker şehit olduğu için bu savaşta daha genç çocuklar askere alınmıştı. Bu nedenle bu savaş “onbeşliler savaşı” olarak da bilinir. “hey onbeşli onbeşli, tokat yolları taşlı, onbeşliler geliyor, kızların gözü yaşlı” türküsü bunun türküsüdür.

O yıl ülkenin pek çok lisesinden gençler savaşa katılmıştır. Galatasaray, İzmir ve benim de mezunu olduğum, Sultan Abdulhamit döneminde açılan Konya Lisesi, son sınıfları savaşa gittiği için mezun verememiştir.

Akif “Çanakkale şehitlerine” şiirinde savaşı ve kahramanlarımızı şöyle tarif eder:

Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,

Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,

Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;

Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi”

Savaşta, resmi kayıtları bulunamasa da, Osmanlı Ordusunun 250 bin şehit verdiği ifade edilir. Bu şehitler genellikle liseye, medreseye ya da üniversiteye giden eğitimli insanlarımızdır. Bunca eğitimli insanın şehit olması, daha sonra çok büyük sıkıntılara yol açmıştır.

Osmanlı ordusunun şehitleri, o günkü Osmanlı sınırları içerisinde bulunan ya da gönüllü olarak katıldıkları için pek çok farklı ülkelerdendir. Bugünkü Türkiye sınırları içerisinde kalan illerimiz yanısıra, Balkan milletlerinden, Ortadoğu milletlerinden, Kafkaslardan katılımlar ve şehitler vardır.

Burada Kosovalı yaşlı İlyas Amcadan duyduklarımı paylaşmak isterim. Onun köyünden de Çanakkale savaşına çok sayıda asker katılır. Ama savaştan sonra 3 asker hariç hepsi şehit olur. Köylerine dönerken, askerler diğer köylülere ne diyecekleri konusunda üzgün ve şaşkındır. Çünkü şehit arkadaşlarının hasretle yollarını bekleyen, gözü yaşlı anaları, babaları, yarları, yavukluları, çocukları, sevenleri vardır. Köye birden girerlerse onların bütün umutlarını kırmak, çaresizlikleri, acıları ve ağıtları ile birden karşılaşmak istemezler. Bu nedenle köye belirli aralıklarla girmeye karar verirler. İlk gazi asker köye girince, beklenildiği gibi bütün köylüler diğerlerinin nerede olduğunu sorar. Asker “gelirler, gelirler” der. Aradan bir hafta sonra diğer asker köye gelir. O da merakla, özlemle, hasretle bekleyen gönüllere aynı yanıtı verir: “Gelirler, gelirler”. Son gazi asker de aynısını yapar. Böylelikle köylüleri acı ve hazin sonuca ağır ağır hazırlarlar.

Çanakkale Savaşı esasen emperyalizme karşı mazlum milletlerin Osmanlı Ordusu saflarında gerçekleştirdikleri bir direniştir. Bütün teknolojik üstünlüklerine rağmen, bölgemizin mazlum milletleri hepbirlikte emperyalizme geçit vermemiştir. Çanakkale ve sonrasındaki Kurtuluş savaşında Hindistan ve Afganistan gibi Güney Asya Müslümanları da yardımlarını esirgememişlerdir. Bu anlamı ile Çanakkale destanı insanlık için bir umudun sembolüdür. Bugün de küresel şer odakları pek çok coğrafyada benzer işgal faaliyetinde bulunuyorlar. Çanakkale, mazlum milletlerin birlikte davrandıkları, her türlü işgal hareketine birlikte direnmeleri durumunda, emperyalistlerin amaçlarına ulaşamayacaklarına dair en yakın, en acı, en çarpıcı derslerden biridir. “Parçala, böl, yönet” siyasetine karşı ancak birlikte karşı konabileceğinin ifadesidir.

Her türlü emperyalist saldırıya karşı koymak elbette değerlidir. Bununla birlikte karşı koymanın nasıl yapılacağı, hangi söylemle gerçekleştirileceği de önemlidir. Günümüzdeki emperyalist saldırılara karşı koyarken, maalesef bir nefret/ötekileştirme söyleminin geliştiğine de şahit oluyoruz. İnsanların işgalcilerine karşı nefret etmemeleri ve bu söylemi kullanmamaları güçtür. İşte bu açıdan da Çanakkale savaşı ve sonrasındaki gelişmeler bizim için rehber niteliğindedir.

Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkeler tarihlerinde fazla savaş olmadığı için Çanakkale savaşına bir millet yaratma açısından da yaklaştılar. Oysa biz ötekisi olmayan, tarihindeki hiçbir savaşından, galibiyetinden, mağlubiyetinden öteki üretmeyen bir milletiz. Dünyada millet olmak için ötekisine ihtiyaç duymayan, bu çerçevede ötekisi olmadan millet olabilen nadir milletlerden biriyiz. Bu Çanakkale için de öyledir. 250 bin şehidimize, onca ağıdımıza, acımıza, kaybımıza rağmen Çanakkale’den de bir öteki üretmemişiz. Bu tür olaylara karşı bakışımızı, tarihimizin ve medeniyetimizin perspektifini, Atatürk’ün Anzak’lar için söylediği sözler güzel özetliyor: “Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır”.

Emperyalist saldırılara karşı nefret söylemi üretmek, ötekileştirmek bizi daha da daraltır, içe kapatır. Evet çok zordur. Ama bu tür saldırılar karşısında, medeniyetimizin değerleriyle ne kadar bezenirsek, her türlü emperyal saldırıya karşı, insanlık adına umudumuz o kadar artacaktır. Emperyalist saldırılar kısa dönemde başarıya ulaşsa da, öteki üretmeyen, içe kapanmayan bir yaklaşıma sahip olursak, insanlık düşmeyecek, zulüm payidar olmayacaktır. Çıkar odaklı, her türlü sömürüyü, işgali meşru gören kolonyal çabalar er ya da geç kaybedecektir.



Әlaqәli Xәbәrlәr