“Ilımlı Batı” İhtiyacı
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kudret BÜLBÜL’ün konuyla ilgili değerlendirmesini sunuyoruz. ("Küresel Perspektif" programı_10" (07.03.2018)
Tarih bilimi, ibret alınabilirse eğer, insanlık için ne kadar da öğretici bir bilimdir. Ama maalesef fazla ibret alınmıyor. Geçmişte yaşananlar, acılar, ölümler, zulümler ne de çabuk unutuluyor.
Vahşi Batıdan Ilımlı Batıya
Geçen yüzyılda, başka hiç bir şey değil, sadece daha fazla sömürme amacıyla, Batı, tarihte yaşanmış bütün savaşlardan belki de daha fazla ölüm, kan ve gözyaşı üreten iki büyük savaşa neden oldu. Savaştan sonra, yine de, sebeb olduğu bu 1. ve 2. Dünya savaşı vahşetinden dersler çıkararak özellikle Avrupa’da daha değer eksenli politikalar üreten bir evreye girdi. Avrupa Birliği’nde şekillenen, Avrupa’da işbirliğini, paylaşımı, özgürlükleri, insan haklarını, demokrasiyi önceleyen değer eksenli politikalar Avrupa’ya da bölgeye de görece bir huzur getirdi.
Ilımlı Batıdan Vahşi Batıya
Ama bu gün gelinen noktada tekrar tehdit eksenli bir dünyaya evriliyoruz. ABD, Kuzey Kore ve Rusya tarafından yapılan son açıklamalar, adeta karşı tarafı yok edecek kimyasal/nükleer bombalara kimin daha fazla sahip olduğu, kimin daha erken düğmeye basabileceği yarışına dönüştü.
Batıdaki insan hakları, özgürlükler, çoğulculuk, inanç hürriyeti, farklı yaşam biçimlerine saygı açısından ise durum her geçen gün daha da kötüye gidiyor. İslam ve göçmen karşıtlığı her geçen gün artıyor. Alman İçişleri Bakanlığı verilerine göre 2017’de Müslümanlara yönelik Almanya’da 950 saldırı yapıldı (http://www.spiegel.de). Bir yılda 950 saldırı! Bir Doğu, Latin ya da Müslüman ülkesinde bu oranın yüzde biri (9-10 saldırı) kadar Hristiyan ve ya da Yahudilere saldırı yapılsa, dünyanın göstereceği tepkiyi tahmin edebilirsiniz. Kuşkusuz böyle bir şey hiçbir şekilde arzu edilmez. Batı’daki daralma ve saldırılar, diğer coğrafyalar için hiçbir şekilde örnek olmamalı. Batı’da Müslümanlara yönelik saldırılar, maalesef sadece Almanya’ya özgü de değil. Batı’da olunca sessizce geçiştiriliyor. Avrupa ve ABD’nin yakın tarihinde, farklı yaşam biçimlerine sahip olanlar kendilerini hiç bu kadar tehdit altında hissetmemişti.
Pek çok Batılı ülke, mazlumlara, kimsesizlere, mültecilere daha zor sığınma verirken, FETÖ, PKK, DHKPC gibi, ülkesinde, her türlü cinayeti işlemiş, insanlık katili terör örgütlerinin üyelerine, kendilerine sığınabilmeleri için adeta davetiye çıkarıyor. Bazı Batılı ülkeler dışında dünyada teröristlerin bu kadar sığınağı haline gelmiş başka ülke var mıdır? Merak ediyorum doğrusu..
Diğer taraftan, Batı’daki özgürlükçü, çoğulcu, demokratik kesimlerin gittikçe sesleri kısılıyor. Özgürlükçü, çoğulcu, demokratik partilerin değil, ırkçı, faşişt ve nazist partilerin oyları yükseliyor ve bu partiler bazı ülkelerde iktidarı paylaşıyorlar. Artık Batı’da daha az sağduyulu, daha fazla kendi toplumu içindeki farklılıkları, komşularını, bölgesini ve diğer ülkeleri tehdit eden liderler söz konusu.
Vahşi Batı ya da tarihin sonu…
Bir an için insanlığın sonunu getirebilecek Batı’daki nükleer silahların, kimyasal bombaların bu aşırı akımların yönetimine ve denetimine geçtiğini düşünün. Barış, işbirliği, eşitlik, adalet, özgürlük, insan hakları gibi kavramları değil, nefret, dışlama, ötekileştirme, ayrımcılık, yok etme gibi kavramlarla kendisi gibi düşünmeyenleri insan bile görmeyen fanatik Batılı liderlerin elinde bu silahlar nasıl kullanılır? Hayali bile korkunç. İnsana dehşet veriyor. Bu silahların 1. ve 2. Dünya savaşı sırasında bu kadar korkunç olmadığı halde yarattığı tahribat ortada. Bugünkü yokedici kapasiteleri düşünüldüğünde, bu silahların aşırı akımların eline geçmesi herhalde kıyamete davetiyedir. Bazı fütüristler, şimdiden, “Tanrının elinden kıyameti almaya” ya da “tanrıyı kıyamete zorlamaya” dair yazılar yazmaya başladılar bile.
Bugün ülkesindeki farklılıkları yok etmek için insan haklarına, özgürlüklere, evrensel değerlere aykırı her türlü uygulamayı reva görenler, bu “tehdidi” aştıktan sonra, sakin mi kalacaklardır? Tarih böyle söylemiyor. Yahudi soykırımından sonra, bu kafadaki insanların ülkelerini ve bölgelerini nasıl bir ateşe sürükledikleri ortada.
Ilımlı Batı İhtiyacı…
Batı’daki gidişatın oluşturacağı tehdit bu kadar acil ve yakın iken, “ılımlı batı” ihtiyacı değil, “ılımlı islam” tartışmaları daha fazla gündeme taşınıyor. Ilımlı İslam bir başka yazının konusu. Oysa Avrupa ve Amerika’daki radikal gelişmeler herkesi endişelendiriyor. Bu aşırılıklar sadece ilgili ülkeleri değil, bütün dünyayı tehdit ediyor. Bu anlamda Avrupa’da merkez sağ ve merkez sol partilerin oy kaybetmesi, özgürlükçü, çoğulcu ve demokratik kesimlerin seslerinin gittikçe kısılması sadece Avrupa’nın geleceği için kaygı verici değildir. Radikal akımlara teslim olmuş bir Avrupa’nın nerelere kadar savrulabildiğini geçen yüzyılda gördük. Bu nedenle, yeryüzünün özgürlükçü ve barışçı kesimleri, dünya barışı adına ılımlı Batı için birlikte çalışılmalı.